15 Ocak 2016 Cuma

We need to talk about Kevin


Seneler sonra tekrar yazasım geldi bir anda. Bu filmi düşündüm  bir anlığına ve evet dedim bu filmden bahsetmeliyim.

Ben izleyeli bir kaç sene oldu. Ve hiç hatırlamaya ekstradan çaba sarf etmeden bende kalan etkisi ve izlerini anlatmaya çalışacağım.

Çok kısa konusundan bahsediyorum, filmde hafiften entellektüel ve hafiften hippi olan gayet orta-üst seviye bir kadının oğlunun, nasıl bir "okul katleden" katile dönüştüğünü izliyoruz.

Bir kere filmi izlediğimde iyi ki çoktan anne olmuştum yoksa kesinlikle vazgeçebilirdim. Ayrıca çok ekstrem bir durumdan bahsetmesine rağmen o kadar kolaylıkla başımıza gelebilecek bir şey olduğunu gösteriyor film.


Belki de anne olduğum için daha da kolay anladım, zira bazen çocukların karakterlerinin ruhlarına daha anne karnında aüflendiğini ve "eğitim", "annebabanın çocuğu doğru büyütmesi" gibi kavramların bazen nasıl da boş olduğunu, bazen nasıl da çaresizce insanın çocuğuna bakabileceğini biliyordum.

Buradan sonrasına dikkat spoiler içerebilir:

Filmdeki annemiz gayet festivallerde falan gezinirken bir bebek sahibi oluyor.
Pospartum depresyonu de dibine kadar yaşayarak. Yumurta mı tavuktan tavuk mu yumurtadan misali  bebek de kolikli. O kadar çok ağlıyor ki annemiz tren istasyonlarında arıyor çareyi, tren sesleri sayesinde bir kaç dakika ağlama duymamayı.  Anne depresyondan çıkamıyor ve bebeği sevemiyor, bebek de inadına hayatı zorlaştırıyor anneye.
Zor bir bebek. Bebek gibi de değil. Büyümüş de küçülmüş annesini parmağında oynatan bir bebek.
Bebek büyüdükçe, anne daha da fark diyor bir şeyler gerçekten ters gidiyor.

İkinci bir çocuk da yapıyor aile. Bu sefer bir kız. Bu kız onları mutlu da ediyor.

Bütün bu mücadele ve korkunç sonun gelişi o kadar güzel anlatılmış ve Tilda Swinton çaresizliği o kadar güzel vermiş ki izleyiciye.

Bu arada Kevin'ın hem küçük hem de büyüklüğünü oynayan çocuklar inanılmaz.

Neyse bence her ebeveynin izlemesi gereken bir film. Ben haftalarca etkisinden çıkamadığım ve film üzerine uzun uzun düşündüğümü hatırlıyorum.

Tavsiyemdir




30 Eylül 2011 Cuma

Ali ile Ramazan




Perihan Mağden bir 3. sayfa haberinden esinlenerek yazmış bu romanı(2009). Haşin mi haşin, küfürlü mü küfürlü, gerçek mi gerçek bir hikaye.
Hikaye bir yetimhanede ergenlik öncesi yaşlarda başlayan aşkın en sonunda biri canından oluncaya kadar nasıl şiddetli devam ettiğini içimizi parçalaya parçalaya anlatıyor.

Kitabı okurken sonlara doğru zaten erkekler neden kadınlarla beraber olsun ki gibi bir yanılsamaya ulaşıyor okuyan. O kadar etkili nüfuz ediyor.
Hikaye tokat gibi indinden sonra  asla "tinerci çocuklar bıdıbıdı" ile başlayan olumsuz cümleleri kurdurmuyor
 Bir tiner bağımlısı çocuğun tinerle olan ilişkisine neredeyse saygı duyduruyor ve onlardan korkuyor olmaktan utandırıyor.

29 Haziran 2011 Çarşamba

Açlık Oyunları ( The Hunger Games)

"let the hunger games begin..."


Açlık Oyunları (The Hunger Games), Suzanne Collins tarafından yazılmış ve 2008'de ilk kitabı yayımlanmış bir gençlik bilim kurgu üçlemesi.

Kitaplar sırasıyla şöyle:
1. Açlık Oyunları - 2008
2. Ateşi yakalamak(Cathing Fire) - 2009
3. Alaycı Kuş ( Mockingjay) - 2010


Gerçek bir survivor olsa, sadece kazananın hayatta kalabildiği ve tüm yarışmacıların da çocuklar ve gençler olduğu...
Evet, kitaptaki dünyada, Amerika Birleşik Devletleri yok onun yerine Panem var ve Panem de Capitol şehrinin diktatörlüğü altında yönetiliyor.
Capitol, kendisine bir kölelik yapan 12 bölgenin asla karşı koyamayacaklarını ve düzeni değiştiremeyeceklerini her sene hatırlatmak için onların çocuklarının yarıştığı açlık oyunları şovunu kullanırlar.
Acımasızlık ve yozlaşma had safhada, tamamen kandırmaca bir dünyada yaşıyor Capitol vatandaşları.
İlk kitapta anlatılan açlık duygusu çok ağır ve ve okuyucuda yarattığı etki büyük.
16 yaşındaki Katnis Everdeen'in açlık oyunları kurasında 12 yaşındaki kardeşi çıkması sonrası kendisini feda etmesi ve yarışmaya katılması ile başlar müthiş heyecan.
Üçlemedeki Cesaret, fedakarlık, aşk, ve hayatta kalma mücadelesini iliklerinize kadar işliyor.
Kitap neredeyse hiç senaryolaştırmadan filme alınabilir,o kadar çok görsel detayla bezenmiş ki kitabı okurken zaten izliyormuş gibi hissediyorsunuz.

Tabi ki bir yandan filmi de çekilmekte. http://www.imdb.com/title/tt1392170/
Kitabın amazon puanı 5 üzerinden 5
http://www.amazon.co.uk/Hunger-Games-Suzanne-Collins/dp/1407109081/ref=sr_1_1?s=books&ie=UTF8&qid=1309330104&sr=1-1


Stephen king'in kitabı bağımlılık yaptığını belirttiği bir review'ı olduğunu ve  stephen meyerin "bu kitaba o kadar bağımlı kaldım ki, yemeğe çıktığımda bile kitabı yanımda taşıdım ve masanın altında okumaya devam ettim. hikayesi
beni birçok gece uykusuz bıraktı çünkü bitirdiğimde bile, yatakta bu kitabı düşünmeye devam ettim.
açlık oyunları kesinlikle büyüleyici" dediği de belirtelim.







3 Haziran 2011 Cuma

Misfits

"The only thing worse than being lonely is other people knowing you’re lonely"

Misfits, yine başka bir şahane ingiliz drama serisi. 2009 yılında yayımlanmaya başlamış. 
Bir grup genç işledikleri ufak tefek suçlardan dolayı yapmak zorunda oldukları kamu hizmeti sırasında esrarengiz bir yıldırım düşmesi sonucu süper güçlere sahip olurlar.
Kelly (Lauren Socha) düşünce okuyabilir, Curtis (Nathan Stewart-Jarrett) pişmalıklar sonrası zamanı geriye alabilmekte, Alisha (Antonia Thomas) kendisine dokunanları müthiş azgın hale getirebilir,
 Simon (Iwan Rheon) görünmez olur, and Nathan (Robert Sheehan) da ancak 1. sezonun sonunda anlaşılabilecek bir güce sahip olur.


Klasik amerikan süper kahramanlarından farklı olarak bu gençler dünyayı falan değil ancak kendi totolarını kurtarabilmek için kullanacaklardır güçlerini.

İngiliz alaycılığı, fantastik diyaloglar, mükemmel görüntüler, bol bol küfür ve mükemmel oyunculuk için kaçırılmaması gereken bir dizi.
imdb puanı 9/10. Şu an için toplam 13 bölüm ve 2 sezon var. 3. sezon çekimlerine başlanmış ancak ilk iki sezonda gözbebeğimiz olan Robert Sheehan olmayacak yeni sezonda.
Bu arada dizi güney doğu Londra'da çoğunlukla Suthmere gölünün etrafında çekilmiş. Bu bölgeler Kubrick'in kült filmi CLockwork Orange'da da bol bol görülebilirmiş.

Dizinin müzikleri çok başarılı, her başlangıçta heyecan veren jenerik müziği ise The Rapture'dan "echoes"


1. sezonun son sahnesindeki gençliğe hitabe televizyon tarihinin en iyi konuşmalarından birine aday olabilir cinsten. http://www.youtube.com/watch?v=Lj0tE4yzlrY&feature=related

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Sil Baştan (Replay)



1987'de Ken Grimwood tarafından yazılmış fantazi-science fiction kategorisinde tanımlanan kitap, zamanda yolculuk konusunu detaylı ve akıcı bir şekilde işlemiş.
Zaman çizelgesinin 1963 ve sonrası 25 yılı işlemesi ve bu çizelgenin tarihin gerçek kesitinde dönüp durması çok keyifli.


Bir radyo istasyonunda çalışan, eşiyle sorunları olan klasik bir amerikan mutsuzu olan Jeff Winston, birden bir kalp krizi sonucu ölür ve 1963 yılına tam 18 yaşına geri döner.
O zamanki manitayı ne yapmalıdır? Hatırlayabildiği ve ona çok kazandırabilecek maçlar hangileri? Başka nasıl yatırımlar yapabilir? Okulu ve dersleri ne yapacaktır? Ya ailesi? Tekrar aynı mutsuz evliliği mi yapacaktır?
Bu şekilde bir ömür daha geçirir Jeff ancak yine 43 yaşına geldiğinde yine bir kalp krizi ve hoop 18 yaşında olur tekrardan.


Zaman yolcuğunun bir döngüye girmesi sonucu her yaşamı farklı bir tarzda yaşamaya başlar Jeff.
Yaşamlarından biri diğerinden daha iyi midir ki? 
Tekrar yaşamalarda önemli olaylara müdahele etme konusunda kararsızlıklar yaşar ve (bir amerikalı için en önemli olay bu olsa gerek) Kennedy suikastine bir şekilde engel olmaya çalışır.
Yaşamlarından birinde kendisi gibi başka bir replayer olduğunu fark eder ve işler değişir.

Hoş detaylardan biri de jeff'in bir kaç yaşamdan sonra artık dinleyecek şarkı bulamaması, izleyecek film bulamaması ve bir çok konuda artık aşırı bilgisi olması...
Kitabın amazon puanı 4.6/5.

8 Mayıs 2011 Pazar

The IT Crowd

"hello internal it, have you tried turning it off and on again?"


IT Crowd isimli şahane dizi,  zaman zaman insanı altına ettirebilecek kadar güldürebilen bir ingiliz sitcomu.

"Channel 4" yapımı olan ve 2006'da gösterilmeye başlanan seri, Graham Linehan tarafından yazılmış. Oyuncular temel olarak Chris O'Dowd(Roy), Richard Ayoade(Moss), Katherine Parkinson(Jen) ekibinden oluşmakta.
Konu, Londra'da bir şirkette IT departmanının 2 nerd üyesi,onların ekibine katılan "ilişkiler müdürü" Jen ve başlarından geçen şenlikli olaylardan ibaret.
Çoğu IT personeli gibi, Moss ve Roy da şirketin en gözardı edilen, en adam yerine konulmayan ve en asosyal insanlarıdır.
Diğer katlarda Ally Mcbeal'in ofis tarzı bir iş yaşamı yaşanırken, IT odasında bambaşka bir dünya vardır.
Personel ise gelen telefonları "Have you tried turning it off and on again?" and "Is it definitely plugged in?" kaset kayıtları ile cevaplarlar ve çoğunlukla da işe yarar...

Konudan keyif almak için IT personeli olmak kesinlikle gerekmiyor, zira ITekibinin müdürü olarak işe başlayan Jen'in de tüm bildiği email göndermekten ibaret.
Ancak hele bir de bilgisayarlarla birazcık içli dışlıysanız detaylardan kaynaklanan ekstra bir keyif alınacağı kesin.


Moss karakteri yaratılmış en sevimli ve karakterlerden biri kesinlikle...Yangın çıkması halinde itfaiyeye email gönderecek kadar bilgisayarla düşkün bir dahi...

Dizi,her sezonunda 6 bölüm olan 4 sezondan oluşuyor. 2. sezonun 1. bölümü dünya komedi tarihinde efsane olarak kayıtlara geçmiş olmalı, defalarca izlenebilir.
imdb puanı 8.9

Diziden süper quote'lar için: http://en.wikiquote.org/wiki/The_IT_Crowd